• BIST 9524.59
  • Altın 2492.107
  • Dolar 32.5437
  • Euro 34.7154
  • Siirt 13 °C

‘Bana saldıranı affederim, ama dinime imanıma saldıranı katiyen affedemem!’

‘Bana saldıranı affederim, ama dinime imanıma saldıranı katiyen affedemem!’
‘Bana saldıranı affederim, ama dinime imanıma saldıranı katiyen affedemem!’

‘Bana saldıranı affederim, ama dinime imanıma saldıranı katiyen affedemem!’

Yeni nesiller, insanımızın bu günlere hangi yangınların içinden geçip geldiğini, imanlarını korumak için ne bedeller ödediğini bilmiyorlar. Dolayısıyla dün ile bugün arasındaki farkı, bu fark için verilen mücadeleyi ve bu mücadelenin sonunda kendilerine düşen payı bilmiyorlar. Dünü bilmeden, bugünü anlamanın imkânsızlığını, dün bu ülkede İslâm’ı ‘yasadışı’ ilan eden çevrelerin bugünkü hırçınlıklarının hakiki sebebini bilmiyorlar. Buna ilave olarak onlara yol gösterme mevkiinde olanların düştüğü halleri görünce (belki faydası olur diye) iki Allah dostunun vasiyet gibi hatıralarını nakletmek istiyorum.

O zalim CHP döneminden sonra Menderes’in D.P iktidarında milletvekili olan Gıyaseddin Emre, (2 Ekim 2008’de vefat etti.) başından geçen birkaç olayı şöyle anlatıyor: “Meclis’e ilk girdik. O zaman yeni Meclis binası yapılmamıştı. İlk namaz vakti girdi. Bina içinde yana yakıla namaz kılacak bir yer aramaya koyuldum. Derken benim durumumda olan iki arkadaşla bu vesile ile oracıkta tanıştık. Onlar da namaz kılacak yer arıyorlarmış. İçeride bulamadık. Müştemilat içerisinde ‘bir yer buluruz’ ümidimiz de boşa çıktı. Bahçeye çıktık. Uzun yıllar Meclis’te görevli olduğunu sonradan öğrendiğimiz bir görevliye ‘bahçede namaz kılabileceğimiz bir yer göstermesini’ istedik. O zat, bize döndü ve dedi ki: ‘1925’ten bu tarihe (1950’ye)  kadar burada bir tek alın secdeye varmadı.’

Ceberut tek parti CHP iktidarından, dramatik bir düşüşle muhalefet sıralarına gömülen İnönü’nün ve temsil ettiği düşüncenin insan hak ve özgürlüklerinden ne anladığını da bu vesile ile bir defa daha öğrenmiş oluyoruz. Said Nursi Hazretleri Ankara’ya gelir ve bir otele (Beyrut Oteli) misafir olur. Ucuz kahramanlık yapan basınımız, o gün daha da pervasızdır. Cumhuriyet ve Milliyet gibi gazeteler, piri fani bir vatan evladının Ankara’ya gelişini bir ‘rejim sorunu’ haline getirmeyi başarırlar. Muhalefet reisi İsmet Paşa, Meclis kürsüsüne çıkar ve Menderes hükümetini ‘irticayı hortlatmakla’ itham eder. Olayın canlı şahidi Gıyaseddin EMRE, Menderes’in ağzından şu cevabî sözleri naklediyor. Adnan Menderes: ‘Paşanın dine ve dindarlara karşı bu bitmez tükenmez kin ve nefretinin esbab-ı mucibesini bir türlü çözemedim. Bütün dünyalığı, zayıf ve nahif birinin bile taşıyacağı kadar az olan bir zattan (Said Nursi’den) niçin bu kadar korkuyor. Bütün hayatını dine vakfetmiş bir piri faniden ne istiyor?’

Bunun üzerine siyasi cinayetlerle sonuçlanacak sürece yeşil ışık yakan, İsmet İnönü şu meş’um sözünü kürsüye ikinci defa gelişinde söyler: ‘Öyle zaman gelecek ki, sizi ben dahi kurtaramayacağım.’ Canlı tarih Gıyaseddin EMRE: ‘Menderes eğer Bağdat Paktı’nı ciddiye almasaydı (O antlaşmada imzası olmasaydı) asılmayacaktı. Bu ülkede milletin bağrından, geçmişte üç Başbakan çıktı. (Menderes, Özal, Erbakan) İkisini öldürdüler, birini de süründürüyorlar.’

Kendisini Kur’an hizmetlerine adayan son devrin en önemli ulema ve mürşidlerinden Süleyman Hilmi TUNAHAN Hazretlerinin CHP devrinde çektikleri ibreti âlem için belgesel niteliğindedir. Hangi birini sayabilirsiniz. Köylerde, en ücra yerlerde yaptığı ‘Kur’an okuma ve okutma seferberliği’nden dolayı Jandarma takibini, çeşitli isimler altında verdiği hizmet/mücadele ve mücâhedeleri, (Gaz bayiliğinden, peynir mandıracılığından, dağlarda, yaylalarda talebe okutmaya varıncaya kadar) tren kompartımanlarında ezberden ders okutmaktan  cami kürsülerinden cemaati ikaz edip onları uyarmalarından, tenvir etmeye çalışmalarına varıncaya kadar…

‘Dinî Hizmetler’in kanunen meşrûiyet kazanması için resmî zevata müracaatları, talebelerini imtihanlara sokarak Diyanet Teşkilatında görev almalarını temine çalışmaları vs. ayrıca zaman zaman sohbetlerinde gayet açık bir şekilde CHP’ye oy vermenin tehlikesinden bahisle sonucun vahamet ve fecaatini anlatmaları bugünlere de ışık tutar mahiyettedir. 

Sadece bir hatırayı siz değerli okuyucularıma nakletmekle iktifa edeceğim.

1950 seçimlerinden sonra her ne kadar bir rahatlama olduysa da tahkikatlardan yakasını bir türlü kurtaramayan Süleyman Efendi çeşitli cezalara çarptırılır. 1957 seçimlerinden önce bir müddet Kütahya’da cezaevinde kalır. Tahliye olduğunda misafir eden talebeleri ‘57 seçimleri’nin yaklaşması sebebiyle  oylarını kime vereceklerini sorarlar. Biraz da DP’ye kırgınlıkları vardır. Görünürde ki  iki parti: CHP ve DP (Demokrat Parti)dir. CHP’nin amansız din düşmanlığını görmüş ve yaşamış olan Süleyman Efendi Hazretleri talebelerinin bu sualine şöyle cevap verirler: ‘Evlatlarım! CHP Dinime saldırıp dinimi yok etmek istiyor, DP ise bana saldırdı. Bana saldıranı affederim, ama dinime, imanıma saldıranı katiyen affedemem. Dolayısıyla oyumuzu (her şeye rağmen) DP’ye verelim.’

Mü’min kâfirle, münafıkla, Allah ve Rasulünün düşmanlarıyla ne pahasına olursa olsun beraber hareket edemez, birlikte olamaz. Hele kendi menfaati için din kardeşlerinin karşısında bulunamaz. Kendisini feda eder, dinini feda etmez. Kendisi çiğnenir, düşer, vurulur ama dinini çiğnetmez, dinini düşürmez, dinine imanına, Peygamberine vurdurtmaz. Menfaatler çatıştığında onları tercih edemez, onlara yaranmak ve benimsenmek için müdeahanede bulunamaz. Mü’minler var iken, onlarla beraber dinimize hizmet etme imkânı duruyorken, kendi din kardeşlerini bırakıp, ellerinden gelse Müslümanları bitirecek insanlardan, nasıl medet umulabilir? Bu sebepledir ki Müslüman’dan istenen, küfrün ve şirkin etkisi altında kalmadan Müslüman olarak yaşayıp, ölmektir.

CHP’ye oy verme, onların yanında durma, direk veya dolaylı yanlışlıklara âlet olma hiçbir tevil, hiçbir mülahaza, yapılan bu yanlışlıkları örtemez, bu vahim hataya düşenleri de vebalden ve mesuliyetlerinden kurtaramaz. Binlerce insanımızı katleden terör örgütünün temsilcilerine oy isteyenleri, kurulduğundan beri mümeyyiz vasfı ‘din düşmanlığı’ olan partiyle hemhal olanları, milliyetçi geçinip, dini hassasiyetlerini kaybeden partinin meddahlığını yapanların bu hallerini hangi ‘mü’min bakışı’yla değerlendirebiliriz?

Bugün, İsrail ve ABD menfaatleri doğrultusunda hareket edilseydi, başörtülülere serbestiyet tanınmasaydı, İHL’lerinin önü açılmasaydı, küresel güçlerin emrine girip onların arzu ve isteklerini yerine getirilseydi, son olaylar yaşanır mıydı, ‘şer ittifak’ olur muydu? Herkesin yaptığı her amele kendisinden fetva aldığı bir toplum iflah olabilir mi? Necip Fazıl’ın tâbiri ile ‘bu milletin ruh köküne kezzap döken bir parti’ye oy verilemez. Bugün bu Allah dostları halü hayatta olsalardı talebelerine, muhiblerine kime oy vermelerini söylerdi?

Misyon olarak CHP’den farkı olmayan diğer partileri de düşündüğünüzde ‘oy pusulası’nda şaşırmamanız için bu Allah dostlarını unutmayalım. Yaşayışlarıyla, tavsiyeleriyle…

CHP’ye oy verme, onların yanında durma, direk veya dolaylı yanlışlıklara âlet olma hiçbir tevil, hiçbir mülahaza, yapılan bu yanlışlıkları örtemez, bu vahim hataya düşenleri de vebalden ve mesuliyetlerinden kurtaramaz. Binlerce insanımızı katleden terör örgütünün temsilcilerine oy isteyenleri, kurulduğundan beri mümeyyiz vasfı ‘din düşmanlığı’ olan partiyle hemhal olanları, milliyetçi geçinip, dini hassasiyetlerini kaybeden partinin meddahlığını yapanların bu hallerini hangi ‘mü’min bakışı’yla değerlendirebiliriz?

Kaynak: Haber Kaynağı
Bu haber toplam 3354 defa okunmuştur
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
GÜNCEL
ANKET
Hükümetin bölge için son aylardaki politikasından memnun musunuz?
Tüm Hakları Saklıdır © 2006 Siirt Ajans | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Haber Sistemi: CM Bilişim